Ahmet ALTAN’dan En Uzun Gece Kitap Özeti

Selim ve Yelda birbirine âşık İstanbul’da yaşan iki gençtir. Selim Öğretmen Yelda ise iktisatçıdır. Aralarındaki ilişki zamanla ikisini de çok yıpratmıştır. Selim sık sık yalanlar uydurarak Yelda’yı aldatmaktadır. Yelda ise bu aldatılmalara rağmen bir türlü Selim’den vazgeçemeyecek bir tutku ile bağlanmıştır. Aksine gün geçtikçe Selim’e olan tutkusu büyümektedir. Ve Yelda bir süre sonra artık ilişkilerinin tıkanma noktasına geldiğini anlayarak Selim’den kaçmak ister.

Avrupa Birliği’nin kurduğu bir araştırma grubuna katılan iktisatçı Yelda’nın, sosyal antropolog Lepold’un (İspanyol), psikiyatr Günter’in (Alman), Doktor Amy’nin (İngiliz), sosyolog Beatrice’in (İtalyan), ve hem grup şefi hem de davranış bilimci olan Jacgues’ın (Fransız) amacı, Güneydoğu’nun dağlarında uluslararası bir araştırma grubunun yapacağı “Töre cinayetlerini” ve bunun sosyolojik nedenlerini araştırarak bir rapor hazırlamaktır.

Yelda kendini İstanbul’un kalabalık ortamından Güneydoğu’nun yalnız bir köyünde ve bir barakanın içinde ilişkisini unutmak ve hayata yeni işi ile birlikte yeni bir düzen getirmek düşüncesinde olur. Yeni yaşantısında kendini yenilemek, acılarından sıyrılıp geçmişini unutmak ister.

Yelda sürekli çevre köylere giderek ”Töre cinayetleri” ile ilgili araştırmalar yapmaktadır. Araştırma yaptığı bir gün Heja adında 12 yaşındaki bir çocuğu görünce o an çocuğa karşı bir sevgi besler. O günden sonra Heja ile iyi bir ilişki kurup köyden ayrıldığında annesinin iznini alıp Heja’yı da buralardan alıp İstanbul’a götürme düşüncesindedir. Bu düşüncenin altındaki neden ise yine bir gün araştırma yaptığı bir köyde birisinin ”Buralarda erkeklerin kuzu olduğu ” düşüncesidir.

Yelda geçen zaman diliminde Selim ile sadece telefonda görüşler. Her ikisi de birbirlerini kandırıyor düşüncesiyle zaman zaman birbirlerini başka şahıslarla aldatmaya başlarlar. Yelda çalıştığı yerde kendilerinden sorumlu Taner ile Selim ise daha önceden tanıştığı Fahrünisa ile ara sıra buluşup zaman geçirmektedirler. Bunları yaparken ikisi de zamanla birbirlerini unutacakları düşüncesindedir. Fakat işler ters gider ve birbirlerini daha çok özlerler.

Bir gün sabaha doğru silah sesleri ile uyanan Yelda, uzaktan Kürtçe ağıt seslerini duyar ve yatağından fırladığı gibi sesin geldiği yöne doğru koşar. O an ekipten arkadaşı olan Rojda’nın yüz ifadesinden bir şeylerin ters gittiğini düşündüğü sırada hemen uzağında beyaz bir örtü ile üzeri kaplanan bir cesedin üstünde Heja’nın annesi görür. Ve o an Rojda’nın yerdeki cesedin Heja’ya ait olduğunu söyler. Cesedin yanı başına giden Yelda, durumu kabullenemez ve bulunduğu yerde aslında hiçbir şeyin uzaktan göründüğü gibi olmadığını düşünür. Ölümün ve kaderin aslında bu topraklarda herkese ne kadar yakın olduğunu acı bir şekilde anlar. Heja’nın (12 yaşında) ölüm nedeni ise kuryecilik yaptığı iddiasıyla ensesinden vurulmasıdır.

Yelda olayı akşam Selim’e anlattığı gibi Selim Yelda’yı almak için ilk uçak ile Yelda’nın yanına gider. Bulunduğu yer tekin bir yer olmadığı için Yelda bir bahane arayarak cipin anahtarlarını alıp Selim’i havaalanından almaya gider. Selim’i havaalanından alıp köye doğru geldiği sırada Selim kimliği belirsiz biri tarafından öldürülür.

O gece Yelda’nın isminden de anlaşıldığı gibi Yelda için ”En uzun gece” başlamış olacaktır.

Ahmet Altan, akıcı bir dil ve üslup kullanarak iki kahramanın etrafında yaşanan siyasi ve toplumsal şiddetin yaşandığı bir bölgeye götürdüğü olayları bol miktarda tasvir imkânını vererek realist bir biçimde betimlemiştir. Şunu da belirtmek isterim ki kitapta daha çok Güneydoğu’da yaşanan sorunları ve Kürt sorunu ile ilgili konuları umut ederken daha çok iki kahraman arasında geçen ve sıkça cinsel bir birlikteliğin hüküm sürdüğü bir roman ile karşılaştım.

Eserde dipnot olarak altını çizdiğim sözleri yazacak olursam;

1.Öldürülen kızın kardeşinin ırzına ağanın oğlu geçti… Onu ( kızı) ailesi odunla döverek öldürdü. Bugün öldürülen onun ablasıydı. Jandarmaya gidecekti, onun için vurdular.
2.Her yerde hayatın kuralları vardır, burada ise ölümün kuralları hâkimdir.
3.Burada bir insanın değeri, bir merminin değeri kadardır derler ve burada mermi çok ucuzdur. Bilgi de sanıldığından daha tehlikeli bir şeydir buralarda…
4.Kız evin namusudur… Kaçtı mı, evin namusu gider. İnsan içine çıkamazsın.
5.Başlık parası alır kızın babası burada. Mal gibi satar yani… Köylünün genciden de para olmaz, nerede olsun… Para ya ağa oğlunda ya ihtiyardadır. Ağa oğlu ağa kızı alır. Köyün kızı köyün ihtiyarına kalır. Kız genç… İçi fıkırdar, semaver gibi kaynar, eti soğumuş ihtiyarı netsin, gönlünü bir gence kaptırır, kaçar… Bunlar da onları bulup vurur… Sonra da kasıla kasıla namus davası derler…